Nöropolitika’ya Giriş

8.511
Nöropolitika’ya Giriş

İnsan Konservatifken Kendini Nasıl Liberal ve Liberalken Kendini Nasıl Konservatif Sanır?

 

Einstein’ın evrenin yapılanmasıyla ilgili olarak “ Tanrı zar atmaz” sözü evrimin belirsizlik prensibine inananlarla evrenin aslında “akıllı bir mühendislik tasarımı” olduğuna inananlar arasındaki hiç bitmeyen tartışmanın konularından birisi olagelmiştir. Klasik tartışma içinde belirsizlik prensibine inananlar bu nedenle her olguya yaklaşırken belirsizlik ve şüphe ögesini temel argüman olarak kullanırken, “akıllı tasarım” a inananlar her olguya yaklaşırken daha çok deterministik yaklaşımlar göstermişlerdir. Konu beyin olduğunda bu tartışmanın ilginç bir hal aldığını söyleyebiliriz. Beynin hem biyolojinin hem de evrimin en karmaşık oluşumu olarak ortaya çıktığında bilen bilmeyen herkes hemfikirdir. Bu nedenle, ötedenberi evrime inananların beynin çok azının keşfedildiği ve mesela ancak % 10’unu kullandığımız konusundaki söylemlerine de alışılmıştır. Bir zamanlar hem bilim hem de felsefe bu konuda benzer bir yaklaşımı sürdürüyordu. Bunun nedeni, beyinle ilgili elimizde olan bilgilerin çok sınırlı olmasıydı. Acaba günümüzde bu söylemler hala geçerliliğini koruyor mu? Yani beyinle ilgili elimizde bulunan bilgiler hala bu organ konusunda bizi belirsiz tutmaya devam ediyor mu? Gelişen teknoloji eşliğinde yapılan beyin araştırmalarıyla ortaya konulan bilgiler bu konuda bilimin diğer eğilimlerle ayrıştığını bize gösteriyor. Artık  konuya bilimsel değil felsefi eğilimleri ve kişilik yapıları nedeniyle yaklaşım gösterenlerle bilimsel veriler eşliğinde yaklaşım gösterenler arasında derin bir çatlak ortaya çıkmış durumda ve beyin tartışması bu veriler eşliğinde yukarıda belirtilen tartışmanın her iki yanını da içerirmiş gibi görünmektedir. Yani beyin bir yandan evrimin gizemlerini halen içinde taşıyor olmasına rağmen bir yandan da doğal yapısının içinde müthiş bir yapılanma mantığı sergiliyor. Bu birliktelik zaman bilinci ve algısı açısından özellikle önemlidir. Yani ileriye yönelik olarak beyinde belirsizlik faktörü ağır basıyor, şu ana gelişi ise içindeki yapılanmanın mantığıyla anlaşılabiliyor. Son 150 yıl içinde beyinle ilgili bilgilerde ulaşılan seviye asla “beyin keşfedilemez” ya da” ancak % 10’unu kullanıyoruz” sözlerini haklı çıkarmıyor ve bu çıkarımlar bilimsel olmaktan çok bu sözleri edenlerin felsefi yaklaşımlarının ve/veya kişilik yapılarının yansımalarından ibaret. İnandığım ufak ama önemli bir ayrıntıyı paylaşayım: “Beyin keşfedilemez” diyenler aslında “ben keşfedilemem” demek istiyorlar. “Beynin ancak % 10’unu kullanıyoruz” diyenler ise kendi beyinlerinden değil aslında aşağılamak istedikleri “ikinci sınıf” insanların beyinlerinden bahsediyorlar. Yoksa, daha dün bir seçim meydanında asılan “Biz şu partiye oy vermeyeceğiz çünkü bizim beynimiz var!” sözü bu tür gelgitlerin yansıması mı? Neyse.

Beyin hakkındaki bilgilerimiz ne düzeyde? Bence reel olarak bu bilgilerin ulaştığı seviyeden de daha önemli bir şey var; bu bilgilere nasıl yaklaştığımız ve bu bilgilerin bizde çağrıştırdıkları. Çünkü her bilgi herkes için ne aynı anlamı taşıyor ne de aynı şeyi çağrıştırıyor. Bunda kötü bir şey yok aslında zihinsel çoğulculuğumuzu, renkliğimizi sağlıyor ancak deneylerden elde edilen bilgileri kendi kafamıza göre yorumlayamayız. Eğer bunu yapıyorsak sosyal ya da içgüdüsel bir şeyler bizi bu yorumlara itiyor diye düşünmek mümkün. Geçen gün Açık Radyo’da yaptığım Açık Beyin Programında tam iki saat bu mekanizmalarla ilgili deney sonuçlarından bahsettikten sonra karşımda, kayıt odasında duran ve beni dinleyen arkadaş “ ben yine de bilinçaltı dinamik mekanizmalar daha önemli diye düşünüyorum” demez mi? Onun için her bilgi onun hitap ettiği insanlar tarafından önemseniyor diğerleri istedikleri gibi yorumluyorlar diye düşünüyorum.

Şimdi beynimiz bize kendimiz hakkında neler söylüyor ona bakalım! Aşağıda yer alan ve ayrık beyin araştırmalarının sonuçlarına göre kurgulanan “Right Brain vs Left Brain Creativity Test of  The Art Institute of Vancouver “ testinin bazı örnek sorularına bakalım ve her birini kendimizden yola çıkarak yanıtlamaya çalışalım. Bakalım yanıtlar neler söyleyecek?

Bildiğiniz bir konuda sizin görüşünüze başvurulması hoşunuza gider mi yoksa bunu önemsemez misiniz?

Çalışırken mutlak sessizlik mi istersiniz yoksa etrafta olanlardan etkilenmez misiniz?

İşlerinizi mutlaka planlı ve sistematik olarak mı yaparsınız yoksa olayların akışı mı sizi sürükler?

Gruplar içinde olmayı mı tercih edersiniz yoksa yalnız takılmayı mı?

Matematik sizin için keyif midir yoksa eziyet mi?

Sizin için kurallı öğrenme mi yoksa deneye yanıla öğrenme mi önem taşır?

Kelimelerle mi daha iyi anlarsınız şekillerle mi?

Karar vermeden her ayrıntıyı düşünür müsünüz yoksa içinizden geldiği gibi mi karar verirsiniz?

Her yere zamanında mı gidersiniz yoksa genellikle geç mi kalırsınız?

Kelimeleri mi daha iyi hatırlarsınız yoksa yüzleri mi?

Görüldüğü gibi bu sorular herkesin belirli olaylar karşısındaki tavırlarını irdeleyen sorulardır. Bilindiği üzere de yanıtlara göre hepimiz farklılaşırız. Bu farklılıklar aslında beyinlerimizin farklılığının yansımasından başka bir şey değildir. Çünkü beynin sol ve sağ yarılarının ortak yaptıkları bazı işler dışında farklı farklı işlevlerle ilgili olduğunu çoktan beri biliyoruz. Buna göre sol beyin mantıksal, kelimesel, matematiksel, ayrıntıcı, dakik ve kuralcı beynimizken sağ beyin içgüdüsel, büyük fotoğrafa bakan, yüzler ve şekiller konusunda daha iyi olan, emosyonel, kuralcı olmayan beynimizdir. Bu beyin yarıları korpus kallozum denilen büyük bir yapıyla birbirlerine bağlı olduğundan aslında bu işlevsel özellikler harmanlanır ve biz öyle yaşarız. Ama yine de yukarıdaki soruların yanıtlanmasında grupların olduğu söylenebilir. Bu gruplanma hangi beyin yarımızın davranış ve tavırlarımızda daha etkin olduğunu bize söyler. Bu bilgilerden sonra kolaylıkla soruların sol tarafta yer alan ilk seçeneklerinin sol beyinle; sağ ya da ikinci seçeneklerininse sağ beyinle ilişkili olduğu anlaşılabilir. Bu soruları okuduğunuzda eğer yanıtlarınız daha çok birinci seçeneklerle ilgiliyse yanıtları ikinci seçeneklerle ilgili diğer insanlardan beyin yapınız ve organizasyonunuz açısından çok farklı olduğunuz söylenebilir. Beyinlerinizdeki farklılık sizin tavır ve davranışlarınızı farklılaştırmakta, dünyaya ve olaylara bu farklılıklar çerçevesinde yaklaşmakta ya da bakmaktasınız. Bu yaklaşım ya da bakış sadece yukarıdaki soruların kapsadığı alanlarla da sınırlı olmayacak, muhtemelen sizin ekonomik, politik ve etik yaklaşımlarınızı da etkiliyor olacaktır. Örneğin, eğer yanıtlarınız ilk seçenek ağırlıklıysa değişen derecelerde sol beyin baskınlığına sahipsiniz demektir.Sol beyin baskınlığı size sadece yukarıdaki alanlarda yer alan tavırlar konusunda yönlendiricilik yapmaz aynı zamanda farkında olmadan “doğal” bir dünya görüşü de sağlar. Ve bu “doğal” yapınız sizin kendinize odaklı, ekonomide devletçi, politik ve etik olarak ta konservatif olmanız yönündedir. Bitmedi, belki sürpriz olabilir ama çevrecilik ve nükleer enerjiye kategorik olarak karşı olma bile özünde bu konservatizmden beslenirler. Buna karşılık, yanıtlarınız ikinci seçenek ağırlıklıysa bu kez değişen derecelerde sağ beyin baskınlığına sahipsiniz demektir. Sağ beyin baskınlığının size sağladığı  “doğal” dünya görüşü ise sizin çevreye odaklı, ekonomide özel girişimden yana, politik ve etik olarak ise liberal olmanız yönündedir. Politik terminolojideki “solculuğun” sol beyinle, “sağcılığın” ise daha çok sağ beyinle ilişkili görünmesi bir ironi midir yoksa gerçeğin ta kendisi midir?

Deney ortamlarında ortaya konulan veriler buralara kadar taşınabilir ancak pratikte beyin yarıları korpus kallozum yoluyla ilişkiyi sürdüren insanlarda hiçbir koşulda % 100 sol beyin ya da % 100 sağ beyin hakimiyeti ya da kişiliği olmaz. Hepimiz farklı oranlarda bu tür bir karışımın ürünleriyiz. Bu karışımda üç ana grubun olduğu söylenebilir. Bunlar sol öncelikli grup, sağ öncelikli grup ve iki yarı açısından dengeli gruptur. Hayatta her zaman, her şey bizim “doğal” yapımıza uygun seyretmez. Toplumsallık çok çeşitli faktörler çerçevesinde oluştuğu için bir çok kez bir çok yerde bu doğal yapıyla çelişen konumlar içinde oluruz. Şansına eğer içinde bulunduğumuz toplum, aile, parti, meslek vs doğal yapımıza uygunluk gösteriyorsa bu işlerde bir çoklarının gösteremediği başarıyı gösteriririz. Eğer uygun düşmüyorsa problemin “bini bir para” dır. Bir çok insan farkında olmadan ait olmadıkları yerde bulunurlar. Örneğin, kendini liberal olarak tanımlayan bir siyasi hareket içinde nice konservatif olabileceği gibi kendini konservatif olarak tanımlayan bir siyasi hareket içinde de nice olmasa da bir kısım liberal olabilir. Ve bunlar bir süre sonra kendileri ve etrafları için problem yaratırlar! Bunun adına da demokrasi diyorlar! İçinde bulunduğumuz konumun ve olayın kendi “doğal” dünya görüşümüze uygun olup olmadığını anlamanın en kestirme yolu bir konum ve olay içinde hissettiğimiz “doğal” rahatlıktır. Bu nedenle, doğal yapıların çeşitlenmesi ölçüsünde farklı kabuller ve tepkiler vardır. Beyin araştırmaları önümüzdeki günlerde kendimizle, kim ve ne olduğumuzla ilgili daha da ilginç şeyler söylemeye gebedir. Özetle; hiçbirimizde beyin zarı tesadüfi atılmaz ama bu zarlar düştükleri yere göre tesadüfiymiş gibi görünür. Biz de buna inanırız. Sol beyin kişileri özünde konservatiftirler sağ beyin kişileri de özünde liberaldirler. Kendileri ne olduklarına inanırlarsa inansınlar,zaman içinde beyinlerinin attıkları zarlarla yüzleşirler.

*   Bu yazılanlar ilginizi çektiyse aşağıda adını tekrar verdiğim ve tümüyle Sperry ve Gazzaniga araştırmalarının sonuçlarına göre kurgulanmış testin tamamını kendinize uygulayarak beyninizin en pür ve doğal halini görebilir, aldığınız sonuçla hayatınızı tekrar gözden geçirebilirsiniz.

 

 The Art Institute of Vancouver ‘ın  “Right Brain vs Left Brain Creativity Test”