Şizofreni için Biyobelirteç, İnsan Saçında Bulunabilir!

2.464
Şizofreni için Biyobelirteç, İnsan Saçında Bulunabilir!

Deney fareleri, ölmüş insan beyni ve şizofreni hastaları ile çalışan araştırmacılar, şizofreninin bir alt tipinin, beyindeki anormal derecede yüksek seviyelerde hidrojen sülfit ile ilişkili olduğunu keşfettiler. Deneyler, bu anormallik olasılığının, yaşam boyunca süren gelişme sırasındaki DNA’yı modifiye eden reaksiyondan kaynaklandığını göstermiştir.

Düşünce bozukluklarını teşhis etmek, güvenilir ve nesnel bir işaretleyici bulunduğunda daha kolaydır. Şizofreni söz konusu olduğunda, 30 yıldan uzun bir süredir bunun anormal bir irkilme tepkisi ile ilişkisini biliyoruz. Normalde ön uyaran denilen, daha küçük bir ses patlaması daha erken gelirse, sonrasında gelen asıl gürültülü patlamada irkilmiyoruz. Bu fenomene, ön uyaran aracılı inhibisyon (Prepulse Inhibition, PPI) adı verilir, çünkü daha küçük şiddetteki erken ön uyaran, sonrasında gelen uyarana karşı irkilme yanıtını inhibe eder. Şizofreni hastalarında PPI düşüktür, bu da onların irkilme yanıtlarının, ön hazırlıktan sonra olması gerektiği kadar azaltılmadığı anlamına gelir.

PPI testi iyi bir davranış belirtecidir ve şizofreninin ardındaki biyolojiyi doğrudan anlamamıza yardımcı olmamasına rağmen, mevcut keşiflere yol açan bir başlangıç ​​noktasıydı. RIKEN CBS’deki araştırmacılar ilk önce aşırı düşük veya son derece yüksek PPI sergileyen farelerin suşları (bir bakteri veya virüsün farklı alt türlerinin, aralarında genetik farklılıklar bulunan grupları) arasındaki protein ekspresyonundaki farklılıkları aramaya başladı. Sonuçta, MPST enziminin, düşük PPI tepkisi veren fare beyinlerinde, yüksek PPI tepkisi veren fare beyinlerine göre çok daha fazla ifade edildiğini buldular. Bu enzimin hidrojen sülfit üretmeye yardımcı olduğunu bilen ekip, daha sonra hidrojen sülfit seviyelerini ölçtü ve düşük PPI farelerinde daha yüksek olduğunu buldu.

Takım lideri Takeo Toshikawa, “Hiç kimse hidrojen sülfür ve şizofreni arasındaki nedensel bir bağlantı hakkında düşünmedi” diyor. “Bunu keşfettikten sonra, bunun nasıl olduğunu ve farelerde bu bulguların şizofreni hastaları için geçerli olup olmadığını anlamak zorunda kaldık.”

İlk olarak, MPST’in sorumlu olduğundan emin olmak için, araştırmacılar, düşük PPI fareleri için MPST yıkan versiyonunu yarattı ve PPI değerleri, normal düşük PPI değerlere sahip farelerde olduğundan daha yüksek olduğunu gösterdi. Böylece, MPST miktarını azaltmak farelerin daha normal hale gelmesine yardımcı olmuştur. Daha sonra, MPST gen ekspresyonunun, şizofreni hastalarının ölüm sonrası beyinlerinde, etkilenmemiş insanlardan daha yüksek olduğunu buldular. Bu beyinlerdeki MPST protein seviyeleri ayrıca premortem semptomların ciddiyeti ile de koreledir. Şimdi ekip, MPST ekpresyonunun, şizofreni için bir biyobelirteç olarak bakılması için yeterli bilgiye sahipti. 150’den fazla şizofreni hastasının saç köklerini incelediler ve MPST mRNA’nın ifadesinin şizofreni olmayan insanlardan çok daha yüksek olduğunu buldular. Sonuçlar mükemmel olmasa da – sülfid stresin şizofreni vakalarının tümünü karşılamadığı görülüyor-  saçtaki MPST seviyeleri, diğer belirtiler ortaya çıkmadan önce şizofreni için iyi bir biyobelirteç olabilir.

Bir kişinin şizofreni geliştirip geliştirmeyeceği hem genetiği hem de çevresi ile ilgilidir. Farelerde ve postmortem beyinlerde yapılan testler, yüksek MPST seviyelerinin, kalıcı olarak değişmiş gen ekspresyonuna yol açan DNA’daki değişikliklerle ilişkili olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, bir sonraki adım, ekibin MPST üretimini sürekli olarak artırabilecek çevresel faktörleri araştırmasıydı.

Hidrojen sülfit, inflamatuar strese karşı gerçekten koruyabileceğinden grup, erken gelişim sırasında inflamatuar stresinin, kök nedeni olabileceğini varsaydı. Yoshikawa, “Beyin gelişimi sırasında oksidatif stresi ve beyin iltihabı oluşumunu dengeleyen hidrojen sülfit üretimi de dahil anti oksidatif belirteçlerin şizofreni hastalarının beynindeki MPST düzeyleri ile korele olduğunu bulduk” diyor. Aşırı hidrojen sülfür üretiminin bir kez başlatıldığını, DNA’da kalıcı epigenetik değişiklikler nedeniyle yaşam boyu sürdüğünü ve sülfür stresine bağlı şizofreniye yol açtığını öne sürdü.

Şizofreni için mevcut tedaviler, beyindeki dopamin ve serotonin sistemine odaklanmaktadır. Bu ilaçlar çok etkili olmadığından ve yan etkileri olduğu için, Yoshikawa, ilaç şirketlerinin yeni ilaçların geliştirilmesinden vazgeçtiğini söylüyor. “Yeni ilaçların gelişimi için yeni bir paradigmaya ihtiyaç var” diye açıklıyor. “Şu anda, şizofreni hastalarının yaklaşık% 30’u dopamin D2 reseptörü antagonisti tedavisine dirençlidir. Sonuçlarımız, ilaçların tasarımı için yeni bir ilke ya da paradigma sağlıyor ve şu anda hidrojen sülfit sentezinin inhibe edilmesinin, şizofreni fare modellerinde semptomları hafifletip hafifletemeyeceğini test ediyoruz. ”

 

Kaynak Haber:  https://www.sciencedaily.com/releases/2019/10/191028075938.htm

Kaynak Makale:  Masayuki Ide, Tetsuo Ohnishi, Manabu Toyoshima, Shabeesh Balan, Motoko Maekawa, Chie Shimamoto‐Mitsuyama, Yoshimi Iwayama, Hisako Ohba, Akiko Watanabe, Takashi Ishii, Norihiro Shibuya, Yuka Kimura, Yasuko Hisano, Yui Murata, Tomonori Hara, Momo Morikawa, Kenji Hashimoto, Yayoi Nozaki, Tomoko Toyota, Yuina Wada, Yosuke Tanaka, Tadafumi Kato, Akinori Nishi, Shigeyoshi Fujisawa, Hideyuki Okano, Masanari Itokawa, Nobutaka Hirokawa, Yasuto Kunii, Akiyoshi Kakita, Hirooki Yabe, Kazuya Iwamoto, Kohji Meno, Takuya Katagiri, Brian Dean, Kazuhiko Uchida, Hideo Kimura, Takeo Yoshikawa. Excess hydrogen sulfide and polysulfides production underlies a schizophrenia pathophysiologyEMBO Molecular Medicine, 2019; DOI: 10.15252/emmm.201910695

Yardımcı Kaynak Makale:  https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/56534